bugün
yenile
    1. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gelişmiş bir başka uygarlığın devasa boyutlarda bir simülasyon yaratabileceği düşüncesi. (bkz: the matrix )
    2. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gözümüzle gördüğümüz evreni beynimizle algilariz. aslında beynimize ışık gitmez ve beynimiz dış dünyayı süzgecinden geçirerek yansıtır peki ya beynimiz yanılıyorsa ?
    3. 15
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ara sıra kıllandığım durum. dünyadaki herkesin -buna siz sözlük ahalisi de dahilsiniz- simülasyon olduğunu hissediyorum sanki. benle bir oyun oynanıyormuş gibi şüphelerim var. bir senaryo yazılmış, oynat şu garibi, bakalım n'apacak? sonradan da saçma geliyor bu düşünce. abim televizyon karşısında uyuyakalmış, kafası geride, ağzı açık horlarken bakıyorum ona... yok yav diyorum, bu adam simülasyon olamaz. anam da gözleme açıyor. "ana sen simülasyon musun?" diyecek oluyorum, saçma geliyor, soramıyorum. siz söyleyin gençler, simülasyon musunuz siz? simülasyonsanız da çekinmeyin. sanki simülasyon olduğunuzu bilsem n'apacam, yine bakacam işime. herkes simülasyonsa bileyim yeter, yoksa alıp başımı himalayalara gidecek, oralarda inzivaya çekilecek halim yok. aynen takılmaya devam ederim yani, sorun olmaz...
      0derealizasyon yaşıyor olabilirsin - mavi papatya 09.04.2017 00:22:37 |#3041186
      0seviyeyi yükseltme. 😀 - guzel ortami bozabilen adam 09.04.2017 00:29:55 |#3042510
      0ne dedim ki şimdi :/ - mavi papatya 09.04.2017 00:30:31 |#3041844
    4. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Denemeden çıkıp eve attım kendimi, zihnim darmadağın şu an. Bu aralar favorim olan hazır kahvelerden Nescafe mocha çikolatalı ve sütlü kahveyi fincana koydum. Normalde ayda bir dahi kahve içmeyen ben sınav senesi ne hallere düştüm.. Kafamdaki karışıklığı yazmak için etütümü ertelemiş bulunuyorum. Kahveyi hazırlarken de kaynar suyu parmaklarıma döktüm, şu an yanıyorlar ama yılmadım! Yazacağım ahdjdjs -yazdım, yazmasam çıldıracaktım.- Kursa erken varmıştım. Deneme başlayana kadar sohbet olsun diye bizim kızlara Düz Dünya Teorisinden bahsettim. (#1867665) Onların da haberi varmış. işte genel olarak anlattım konuştuk falan. Sonra bir arkadaşım "Peki dünyanın şeklini bizden neden gizlesinler, neden dünyayı keşfetmemize izin vermesinler?" diye sordu. Afalladım,bu kısmı atlamıştım. Ama aniden aklıma Elon Musk ve simülasyon teorisi geldi. Teoriye göre bizler gelişmiş uygarlıkların yarattığı simülasyon bir evrende yaşıyoruz. Her şey sanal, her şey holografik. Ama aynı teoriye göre de simüle edilenler bir simülasyonun içinde olduğundan bihaberler. Oysa bizler bu olasılığı düşünmüşüz? Burası biraz tezat. Her neyse benim aklıma direkt Açlık Oyunları'nda Katniss' in gökyüzüne elektrik yüklü ok fırlatarak başkanın oluşturduğu holografik evreni çöktürdüğü sahne geldi. sahne Bahseder bahsetmez arkadaşım The Truman Show ve Matrix filmlerinden de bahsetti. TTS' nin konusuna baktım, muazzam bir bilimkurgu ve eleştiri filmi. Film izlemeyi sevmem ama yazın izlemek üzere listeme ekledim. Truman adındaki bir çocuğun bir kanal tarafından küçük yaşta evlat edinildiği ve hayatının oluşturulan simülasyonda izleyicilere aktarıldığı üzerine kurgulanmış bir film. Filmde Truman hariç herkes yalan söylüyor ve oyuncu. Tabi Truman bazı gariplikleri farkedip oluşturulan bu evrenden çıkmaya çalışıyor falan, arkadaşımın anlattığına göre o çıkmaya çalıştıkça önüne engeller yıkıyorlar. Düz Dünya Teori'si işte burada bana çeldirici geliyor. Belki de bizler bir simülasyonun içindeyiz ve bunu farketmememiz için Antarktika'ya gidişler yasak, NASA'nın uzay diye çektiği videolar birer stüdyo klibi falan filan.. Bu teoriyi ilk duyduğumda inandığım her şeyin yalan olduğunu düşünerek çıldıracak gibi olmuştum. Arkadaşlarımın bahsettikleri aklımda dönüp durdu deneme boyunca. Bi ara bir iddia bile türettim. Eski uygarlıklar bana hep ilgi çekici gelmişti ve hep aklıma soru işaretleri düşürüyordu. Özellikle şu bizden daha iyi bir teknolijide olduklarını söyleyen tezler falan. Mısır piramitlerini öne sürerek ve bazı hiyerogliflerden yola çıkarak bizden çok çok iyi teknolijiye ulaştıklarını ama bütün Dünya'da gerçekleşen bir doğal afet sonucu bunların yok olduğunu savunan iddialar falan. Dedim ki belki de yok olmadılar. Belki de simülasyon evreni oluşturanlar onlar.. Neyse işte eve geldim, biraz bakındım ama daha makul bir görüş var. Panspermia Yani hayatın ve canlılığın uzaydan gelmiş olduğu ihtimali. Açıkçası çok yerde bu görüşü okumuştum ama olaya hiç bu açıdan bakmadım. Simülasyon teorisinin çok muazzam bir yere değindiği güzel bir husus daha var: Sınırlı Evren. Herhangi bir yazılımda, yazılımcının koyduğu sınırlar dışına çıkılamaz. Yaşadığımız evrendeki ışık hızı , planck sabiti gibi sınırların değiştirilemiyor veya aşılamıyor olması çok dikkat çekici bir nokta ve teoriye sağlam bir dayanak oluşturuyor. Kütle çekim yasası falan derken işte tam da bu noktada "Sınırlar varsa bu sınırları koyan da vardır ve dolayısıyla evren bir kurgudur." deniliyor. Ya da evrendeki hiçbir şeyin yok olmadığı görüşü. Enerjinin yoktan var edilemez, vardan yok edilemez gerçeği.. Ve okuduğum yazıda Atatürk'e ait olduğu iddia edilen ama ilk kez gördüğüm bir demeçte "Hiçbir şey kaybolmaz. Bugün Dünya'nın herhangi bir köşesinde söylenen söz ya da yansıyan davranışları, yine dünyanın herhangi bir köşesinde aynı anda işitmek, kayda almak olasılığını görüyoruz." dediğini okudum ve çok şaşırdım. Şayet bu doğruysa Atatürk sadece siyasi bir dahi değildi demek ki. Arkadaşlarımın beyninden yanık kokusu aldım tabi, sonra bana şunu sordular: "Ama bütün bunlar dini inançlara da ters düşüyor, yerle bir ediyor. Bu nasıl olur?" Hayır, ters düşmüyor. Bu çok çok teferruata girilmesi gereken bir konu ama kısaca şöyle söyliyim: kim bilir belki de bahsedilen yazılımcı Tanrı'dır?
      0şaşkınlıkla okudum. aylardır düşündüğüm, arkadaşlarıma deliler gibi anlattığım şeyleri birisi buraya yazmış. vay be - peho 15.05.2017 15:07:40 |#3445213
      0düz dünya teorisi demek için sistematik kanıtlar olması ki ben buna inanmıyorum ayrıca düz dünyası iddiasini savunanların elinde elle tutulur bir argüman yok, "nasa bizden gerçeği saklıyor" gibi argümanları var. komplo teorisinden öteye gidemeyeçek bir iddia. - isengard tekelcisi 15.05.2017 15:09:25 |#3445214
      1teoriye inanmıyorum :) ama sundukları bazı argümanlar kesinlikle kale alınması gereken şeyler. - mavi papatya 15.05.2017 15:11:27 |#3445248
      butun yorumlari goster (8)
    5. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu argümanın tanımı burada (#321405) iyi yapılmış ve düşündürmüş. bana göre de muhtemel olan bir şey. bunu düşünürken insan beyni yanabilir. i̇leride kuantum bilgisayarlar ile bu şekilde bir simülasyon oluşturulabilir. belki de rick and morty'deki gibi sadece bir aracın aküsüne enerji veren canlılarızdır ha? ve ileride oluşturacağımız simülasyon ile biz de kendimize enerji üreten canlılar oluşturacağız. yani bir nevi bize çalışıp,köle olacaklar. bunu matematikteki kümeler konusu ile bağdaştırabiliriz. kümelerde, evrensel kümenin içinde alt kümeler vardır. bu alt kümeler, evrensel kümeye bağlıdır ve alt kümede bulunan her şeye aynı zamanda evrensel küme de sahiptir. konumuza geri dönecek olursak; oluşturacağımız canlılar bizim alt kümemiz olacaktır. peki, biz bir kümenin alt kümesi miyiz? yoksa biz evrensel küme miyiz? yoksa, evrensel küme tanrı, biz ise onun bir alt kümesi miyiz?
    6. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      tövbe tövbe ama biraz mantıklı geliyor mesela uzaya gidince sanki buga giriyoruz işte yer çekimi gidiyor falan. hani oyunlarda hileye başvurunca buga girer ya. anladınız değil mi
      0yer çekiminin kaybolması yakınlardaki bir gezegenin/uydunun kütle çekim alanından çıkmakla alakalı neden bug olsun - eaglegodz 23.02.2018 22:23:38 |#3642446
      0evet öyle tabi de ne demek istediğimi anlatamadım. hani mesela pc oyunu oynarsın hile yaparsın mesela sonra o oyunun grafikleri bozulur saçmalar, oyun daha fazla hile yapmana izin vermez. mesela uzaya çıkıyorsun veya başka gezegene gidiyorsun yer çekimi değişiyor, bozulmalar ortaya çıkıyor örneğin marsta sıcaklık düşüyor gibisinden :d öf gece gece saçmalıyorum işte - thesungoesdown 23.02.2018 22:26:17 |#3642684
      0henüz kavrayamadığımız bir şey neden saçma olsun :d - eaglegodz 23.02.2018 22:27:13 |#3642736
      butun yorumlari goster (8)
    7. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Konuyla alakalı hoş bir yazı okudum az önce. Gerçi anlatım üslubu biraz absürt şekilde kurgulanmış olsa da yerinde noktalara değinilmiş. Simülasyon Hipotezi Üzerine Tartışmalar Yazı bazı noktalarda ağır gelebilir, kısmen uzun gelebilir ama yine de ilginizi de çekebilir. Karl Popper üzerinden simülasyon teorisine yerinde ve olması gereken bir eleştiri getirilmiş. Şimdi sümülasyon argümanı hakkında biraz yazmak istiyorum daha önce de doğrudan bu teori üzerine farklı başlıkta yazmıştım aslında. Okuyup da fark eden oldu mu bilmiyorum ama önce onu okumak daha sağlıklı olur. Şu: (#1810774) Bu yazıda aslında doğrudan simülasyon argümanı üzerine bir deneme yazısıydı. Konu bambaşka da olsa, içerisinde yer yer sıkkınlıklarım da olsa, hatta içerisine dogma kavramını ve teolojiyi de soksam o yazının çıkış noktalarından bir tanesi simülasyon argümanının insanı soktuğu çelişkilere binaen yazılmıştı. Ayrıca tabii ki Descartes'in "düşünüyorum öyleyse varım" hipotezinden ilham almıştı. Neyse okursanız iyi olur bunu da. Bak şimdi benim simülasyon argümanına bir hipotez ve ciddiye alınabilecek bir varsayım olarak hiçbir şekilde itirazım olamaz. Zaten verdiğim yazıda da az çok belirtiyorum. Benim varsayımlara karşı katı bir çıkışım olması mümkün değil. Benim bu manipüle edilen simülasyon argümanına itirazım bu argümanı sunanların çok spesifik zekalar tarafından "keşfedilmiş" ya da keşfedilecek bir iddia olduğunun öne sürülmesi ve elbette ki bilimsellik atfedilmesi. Ben buna kızıyorum. Bu argüman için bilimin verilerini zaruri olarak kullananlar olduğu için ve bilim kimliği olan insanlar tarafından da felsefi boyutta ele alındığı için meselenin bilimsel olduğu sanrısı. Ben buna kızıyorum. Tanrı inancını gerici bir uğraş olarak görenlerin, teolojiyi tükaka ilan edenlerin, sözüm ona bilimcilik yaparak bu noktalara kadar gelebiliyor olması yüzsüzlüğünden bahsediyorum. Şurada da doğrudan bundan bahsetmiştim: (#1509486) Yazının en başında verdiğim yazı bu sebepten önemli. Karl Popper'ın çıkışı son derece yerinde. Gerçek şu ki bir simülasyonun içerisinde olup olmadığımız fark etmeksizin simülasyon argümanı bütünüyle bilim dışı bir alan. Bütünüyle bir metafizik boyut. Popper bunu nasıl dile getirmiş; "simülasyon argümanını doğrular nitelikte istediğiniz kadar delil toplayın tek bir soru var: Hipotezinizin yanlışlanabilirliği var mı?" işte burada patlıyorsunuz bu argümanı bilimsel gelişmenin sonucuymuş gibi ortaya atan insancıklar. Zeus teorisi, yehova teorisi, allah teorisi gibi bilim dışı bilimsel alanda yanlışlanabilirliği olmayan hipotezlerle simülasyon teorisi arasında çok az fark var. Birileri varoluşun özüne tanrı demiş sen de uygarlığın en üst katmanında olan şımarık bir çocuğun çantasındaki devasa harddisk demişsin. Fark yok. Yazının 3. bölümünü okursanız karl Popper'ın neyin bilim neyin bilim dışı olduğunu net bir mantık ile ortaya koyabildiğini göreceksiniz. Ayrıca burada ince bir nüans var. Popper bilim dışı değerlerin bilim dışında kalmasıyla değerinin eksildiğini de öne sürmüyor. Teoloji de bilim dışı bir alan olduğu gibi psikolojiyi ve marx'ın tarih kuramını da ekliyor. Neden? çünkü hem teoloji, hem psikoloji hem de marx'ın tarihi süreçlerin bilimsel(!) olarak yol alınabilirliğine dayanan tarih kuramı aslında olmuş olan şeyler üzerinden olacağa delil toplama ve bu süreçte bilimsel yöntemlerden uzaklaşma. Ve bu tür durumlarda aynı yöntemler üzerinden ilerleyip birbiriyle çelişen sonuçlar elde etmek mümkün olabiliyor. Popper burada psikolojik kuramlardan örnek veriyor ki aynı şekilde tanrı argümanları ile simülasyon argümanları da aynı şekilde örnek verilebilir. işte bu sebepten ve tabii ki yanlışlanabilirlik ilkesi üzerinden gitmek yerine doğrulanabilirlik ilkesini kullanmaktan ötürü bunlar bilimin verilerini kullanan ama bilim alanı içerisinde yer alamayacak argümanlar. Öyle bir çağa denk geldik ki bilim neredeyse elimizde kalan tek kutsalımız halini aldı. Halbuki çok açık bir şey vardır ki bilimin tanımı da sınırları da bellidir ve bilimi bu sınırların dışına zorlayamazsınız. Zorladığınız anda o şey bilim olmaktan çıkar. Metafizik alanda gezinmeye başlarsınız. Zaten tek kutsal olarak bilimden başka alternatifi katiyyen kabullenemediğimiz için bilimi bu şekilde esnetip, sündürmek ve çeşitli kuramları bilimin içerisinde gösterme zorunluluğu hissediyoruz. Uzak doğu dinlerini kendi içinde gayet inceleyebilir, tenkit edebilir hatta inanabilirsiniz. Ama kimse bu dinlerin içerisinde barındırdığı temel felsefeyi uluslar arası konferanslarda yüzlerce seçkin insanın önünde konuşmanıza izin vermez. Çağımızda para eden tek şey bilim olduğu için kişisel dünyamızda değer atfettiğimiz fikirlere bilimsel soslar eklemek zorunda kalırsınız. Çağın en tehlikeli sorunlarında bir tanesi de sanırım bu: Pozitif Bilimden başka hiçbir şeye değer veremiyoruz. işin komiği bilim de yetmiyor işte bir yerde. işi iyice laçkalaştırıyoruz. O çok sevilen bilime en çok zararı da bilimi her alanda kullanma gayretinde daha doğrusu kendi doğrularına bilimi meze yapma gayretinde olan insanlar yapıyor. Özetle bilim çıkış noktası itibariyle metafizikten referans alan bir alan. Ancak yalnızca ilmeğin başlangıcında bu metafizik alandan bir omuz alıp kendi sınırları içerisinde fonksiyonellik kazanan bir alan. Ancak simülasyon teorisi başından sonuna kadar dört başı mahmur bir metafizik argümandır. Gönül ister ki insanlar da bu teoriye bu gözle bakabilse. Gönül ister ki insanlar metafiziğin alanının uçsuz bucaksız bir alan olduğunu gerçekten içselleştirebilse ve gönül ister ki insanlar, sınırları belli olan fonksiyonel bir araç olan bilimi kendi ideolojilerine meze yapıp arsızca "aha bak bu bilimdir!" deme cürretini gösteremese. Not: başta verdiğim referans linkte Elon musk'ın neye dayanarak gerçeklik ihtimalinin %0.1 olarak belirlediğini de öğrenmiş oluyoruz. bostrum'un açıklamaları fazla detaylı ve devre yakan cinsten olsa da temelde sonsuz ihtimal denizinde post-human olarak adlandırdığı üstün medeniyetin simülasyon geliştirebilirliği üzerine yürüyor. Bu olasılık hesaplarının denklemi sonucu simülasyon argümanı oranı oldukça yüksek çıkıyor haliyle. Temel sorun Popper'ın dediği ölçüde yanlışlanabilirliği olmaması olsa da elbette kendi içinde ciddi tutarlılıklar barındırıyor. Ama benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta şu ki Bostrum'un bahsettiği post-human kavramı ile zamanında yazdığım şu yazının: (#1088222) çıkış noktasının aynı yerde öbekleşmesi. Fütürizm temasının sonuçlarının farklılaşması. Bilim dışı olduğunu bu şekilde de anlayabiliriz yani. Aynı veriler ışığında post-human kavramı üzerinden insani bilincin tanrılaşıp gerçekliği tekrar kurması da simülasyon teorisi de ortaya çıkabiliyor. ikisi de yanlışlanamaz. ikisi de olası. ikisi de varsayımsal. ikisi de bilim dışı. ikisi de bilimin verilerinden yola çıkıyor. ikisi de kendi içinde tutarlı. ikisi de metafizik alanda geziniyor. Üff takip edilmesi çok zor bir yazı oldu lan. Bunu siksen kimse okumaz. Neyse artık asldjaskd
      0okudum ve yazılarının devamını merakla bekliyorum - mavi bereli 20.03.2018 02:53:21 |#3507118
      0okudum. butun entry nolari da okudum. Kafama biraz su at:d - yuksek pic mimar 05.06.2020 03:40:38 |#3797594
      0https://youtu.be/ZuZ4Hp7KhV0 - yuksek pic mimar 05.06.2020 03:43:23 |#3797596
    8. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bonboş bir argüman. i̇nsanlar ortaya yeni bir teori atıyım diye diye iyice şaştı :d ama bak güzel bilim kurgu konusu ona lafım yok.
    9. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#2203658) Meraklıları şunu okuyadursun. Konuyla ilgili daha basit ve daha yalın bir entry daha ekleyeceğim birazdan. :D
      2Battaniyemin altına girip okuyacağım, çabuk yaz! - yuksek pic mimar 05.06.2020 02:09:29 |#3797474
      1İç içe 37484 tane entryno vermişsin yav :d üşendim - yuksek pic mimar 05.06.2020 02:10:33 |#3797543
      4louis yapınca "geze geze anadolu" biz yapınca auvv alskdjaksld - devriksekiz 05.06.2020 02:14:09 |#3797484
      butun yorumlari goster (5)
    10. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Yanlışlanabilirlik ilkesi gereği bilimsel bir argüman değildir. Ancak matematiksel anlamda çok anlamlı ve güçlü bir argümandır aslında. Burada bu argümanın olasılık hesaplarıyla neden bu derece anlamlı bir argüman olduğunu mümkün mertebe yalın bir şekilde göstermeye çalışacağım. Elon Musk yaşadığımız evrenin simülasyon olmadığı ihtimalinin %0,01 gibi oran olduğunu iddia etmişti. Çok pop bir ikon olduğu için bir miktar alaya alınsa da, ve verdiği oran spekülatif olsa da gerçekliğin gerçek olduğu ihtimali bundan fazla olmayabilir. Simülasyon argümanı hakkında bir şeyler yazsam da genele vurduğumuzda sanki konu hakkında biraz az yazmışım gibi geldi bana. Toplasan bu sözlükte bu konuya temas eden farklı başlıklardakilerle beraber 10-12 sayfa yazmışımdır. Ama aslında göründüğünden daha fazla ciddiye alıyorum bu argümanı. Neden? Çünkü tanrı argümanının tek alternatifi olan argümanın bu olduğuna inanıyorum. Eğer bir tanrıya inanmasaydım muhtemelen bir simülasyonda olduğumuz ihtimaline inanırdım. Ateistik teoriler bana her ne kadar kendimi zorlasam da imkansız geliyor. Bu pek duyulası bir iddia değil o yüzden üstüne basa basa tekrar etmek isterim; simülasyon argümanı tanrı argümanının tek gerçek rakibidir. Bu kısmı fosforlu kalemle çizdikten sonra esas konuya geçiyorum. Bilimle uğraşan teorisyenlerin tarih boyunca fanteziye kayan boş hipotezleri çok oluyor. Bu aslında uğraştıkları şeyin ne derece sansasyonel olduğuyla alakalı. Ancak o kadar çok fanteziye kayıyor ki bir yerden sonra ciddiyetini kaybediyor özellikle halk kitlesinde. Mesela Stephan Hawking bir dönem gelecekten bazı insanlara randevu vermişti. Şimdi tam hatırlamıyorum ama başka bir evrendeki kendisine randevu vermiş bile olabilir. Bir odaya belirlenen saatte oturup gelecekten insanların gelmesini bekledi. Ama gelen kimse olmamıştı. aklsdaklsd Bunlar hoş düşünce deneyleri ama simülasyon argümanı bu kadar basite indirgenecek hoş bir fanteziden fazlasıdır. Bu yazıda düşünce deneyi konusu biraz önem kazanıyor. Düşünce deneyi bilimsel kuramların en eğlenceli taraflarını oluşturuyor ve yalnızca beyin fırtınası amacıyla yapılmıyor. Newton mekaniğinin tek gerçek hakikat olduğu dönemler bilimin en güçlü kalelerinden bir tanesi "determinizm" ilkesiydi mesela. Bu ilke gereğince bazı düşünce deneyleri yapıldı. Eğer her şey deterministik ilerliyorsa elimizde güçlü bir hesap makinesi olması halinde olası tüm fizik kanunlarını hesaplayıp geleceği tek kalemde modellememizin mümkün olduğu sonucuna ulaşıldı. Hatta bunun sonucunda kaos teorisinin temelleri bile atıldı diyebiliriz. Neden? Çünkü her şey kesin olasılıklarla hesaplanabilirdi. Hesaplamak teknik problemlerden dolayı imkansız olsa da düşünce deneyi yoluyla bu sonuca çıkmak gayet de anlaşılabilir bir sonuç. Düşünce deneylerinin güzelliği de burada zaten. Eğer denklemler gerçekten sorunsuzsa mevcut kurallar gereği teknik imkanların izin vermediği deneyleri kağıt üzerinde uygulayıp sonuçlandırmak mümkündü. Determinizm gereği geleceği modellemek mümkün değil. Bu deney artık çöp çünkü artık yeni kurallar var. Belirsizlik ilkesi diye bir şey var. Schrödinger'in kedisi de bir düşünce deneyidir ve deterministik evren yasalarının mümkün olmadığını anlatan tutarlı bir düşünce deneyidir. Keza tarihte Einstein'ın bile mümkün değil dediği bazı düşünce deneyleri var ki aradan geçen yıllardan sonra bu deneyi fiziksel olarak yapma imkanı bulan bilim insanları bu deneylerin doğruluğunu ispatlayabiliyorlar. Yani düşünce deneyi "yav şöyle olsa ne güzel, ne değişik olur" diye ortaya çıkmış fanteziler değildir. Bir mantığı vardır. Ayrıca similasyon argümanını varlığına işaret ettiğini göstermek için evrene dair toplanan veriler de konunu ikincil alanlarıdır. Bu argümanı güçlü kılan evrenin kendi dinamiklerinden veriler toplamak değil olasılıktır. Simülasyon argümanı için de bazı şartlar gerekiyor. Mesela bu konuda cevaplanması gereken çok önemli bir soru var; eğer biz gerçek bir evrende yaşıyorsak bilimsel teknolojilerin ilerlemesi ile gerçek bir simülasyon yapmak mümkün mü? Bütün argüman bu sorunun cevabı üzerine yıkılıyor aslında. Ancak yıkılması da "yav velev ki mümkün, nolcak?" şeklinde değil ama. Bilimin ilerleyiş biçimi baz alınarak mümkün olma ihtimali güç kazanıyor. Dünyanın yaşı evrenin beklenen ömrüne göre çok ama çok genç bir yaş en başta. İnsanlık tarihi de bunun yanında çok daha geç bir döneme denk geliyor üstelik. Buna rağmen modern bilim dediğimiz şeyin başlangıcı taş çatlasın 200 sene geriye gidebiliyor. Ondan öncesinde insanlığın bilimsel anlamdaki gelişimi binlerce yıl boyunca çok ilkel düzeyde kalıyor. Bu bizi şu sonuca çıkartıyor; bilim dediğimiz şey güçlü bir katsayı ile geometrik ilerliyor. 100 senede ulaşılan bilimsel ilerlemenin 3-4 katına 10 yılda ulaşan bir gelişim evresi var. Bu katlanmayla devam ettiğini düşünürsek bilimin ilerlemesi öngörülemez düzeyde olacak gibi görünüyor. Bu elbette bir varsayım ama güçlü bir varsayım. Bu noktadan sonrası çok teknik. Ben anlamıyorum ama bilimsel gelişim bu hızla devam ederse insanlık hipergerçeklik düzeyinde bir simülasyon evreni yaratma kabiliyeti elde edebilecek diyorlar. Çok konudan anlamasam da sanal gerçeklik çalışmaları ve oyun dünyasının akıl almaz gelişimi bu olasılığı benim bünyemde de anlaşılabilir bir düzeye geçiriyor. Bu ve buna benzer gerekçelerden ötürü insanlık zamanın bir yerinde eğer kendi medeniyetini yok etmezse hipergerçek simülasyon evrenleri üretebilir seviyeye gelecek. Oky. Bu neyi değiştirir? Bizim insanlık medeniyeti olarak simülasyonlar var edebiliyor olmamız gerçekliğimizin gerçek olmadığı sonucuna nasıl geçiyor? İşte burası çok eğlenceli geliyor bana. Bir kere her şeyden önce tıpkı özgür irade gibi bilinçli varlıklar olduğumuz önermesi de yanışlanabilirliği pek mümkün olmayan bir varsayımdır. İnsanlık kendisinin bilinçli varlıklar olduğu kabulünü kendi içinde çoktan çözüp hayvanlardaki bilinç düzeyini araştıradursun işin gerçeği bizim bilinçli canlılar olduğumuz iddiası keyfimizi bozmayan bir varsayım sadece. Bu evrende bilinçli hiçbir canlının varlığına teknik olarak bir gerek yok. Pekala bilinci olduğunu düşünen androitler de olabilirdik ve bu bizim şimdiki gerçekliğimize zerre miskal zarar veremezdi. Bilinç, özgür irade, ahlak, gerçeklik gibi iddiaların tamamı metafizik önermelerdir ve şuan konumuz değil. Bunu şu yüzden söylüyorum eğer bir simülasyondaysak bu similasyonu var eden üst aklın simülasyondaki canlıların bilinç kazanması için ekstra bir enerji sarf etmesine gerek yok. Burada önemli olan insanlık medeniyetinin günün birinde simülasyon var edebilecek durumda olmasının mümkün olup olmaması. rick and morty' dizisinde bu mümkün dünyalar meselesi aşırı derecede hafife alınıyor mesela. Bu konu felsefede çok ciddi bir alandır. Tanrı da olsanız bazı şeylerin mümkün olmayacağı konusu ciddiyetle tartışılır mesela. Neyse konumuzu dağıtmayalım. Simülasyon argümanı gibi tartışmalarda maalesef çoklu evrenler kuramı da işin içine katılır. Çünkü çoklu evrenler bu tip varsayımsal hipotezlerde bizlere geniş bir hareket alanı sağlar. Ama ben bu argümanın varlığı ihtimalini temellendirmek için bu tip kaçış noktalarına gerek görmüyorum. Multivers bir kaçış alanıdır ve Ockham'ın Usturası'nın usturasından nasibimizi almamak adına simülasyon argümanı için çoklu evrenlerin kullanılmaması taraftarıyım. Gerek de yok zaten. İkinci mesele zaman. Zamanın izafiliğinden falan söz ediyoruz etmesine ama simülasyonun varlığından söz etmeye başladığımız anda zaman diye bir şeyin aslında olmadığı sonucuna çıkarız. Ben hiç oynamadım ama biraz kulak dolgunluğum var football maneger oynayanlar bilecektir. Oyunda isterseniz maçınızı izleyebiliyorsunuz isterseniz de direkt next next deyip maçın sonucuna ulaşabiliyorsunuz. Bir simülasyon evreni mümkünse eğer bizim günlerce, aylarca, yılarca beklediğimiz şeyi aslında beklemediğimizi söyleyebiliriz. Belki de evrenin oluşumu ve ölümü bu yüzden bu kadar astronomik sayılarla ifade ediliyordur. Mümkün bir simülasyonda eğer kodları, yazılımları, denklemleri artık bunun için hangi kural uygulanıyorsa onu doğru şekilde oluşturabilirseniz tek hamlede milyarlarca yıllık bir modellemeyi sonuçlandırabilirsiniz. Bir simülasyonun işlerliğini test etmek için milyarlarca yıl beklemeye gerek yok next next next... Black mirror'un yılbaşı özel bölümünde buna çok güzel değiniliyor ve bu mesele birçok teolojik problemi de çözüyor ayrıca. Bu ve buna dayanan tüm sebeplerden ötürü simülasyonun mümkün olduğu bir gerçeklikte doğrusal biçimde akan zaman okunu başı sonu belli olan bir ip gibi 3 boyutlu olarak düşünebiliriz. Şöyle mesela; 0------hz. isa------bilimsel devrim------------uzay çağı-------2. tip medeniyet------------3. tip medeniyet-------evrenin ölümü Bu zaman oku tek bir evrenin başlangıç ve bitişini temsil ediyor. Bu zaman akışını 3 boyutlu düşündüğümüz anda 2. tip medeniyet ile 3. tip medeniyet arasında bir yerlerde şu an içinde yaşadığımız gerçekliğin imkanları doğrultusunda insanlığın simülasyonlar inşa edebildiğini biraz düşünelim. .... ... .. . Düşündük mü? Teknolojik ilerleme beklediğimiz katsayıda ilerlerse evrende bizden başka canlıların olmasına gerek bile duymadan, hiç çoklu evrenlere, uzaylılara, panspermia hipotezlerine falan başvurmadan içinde yaşadığımız bu gerçekliğin kendi potansiyeli ile simülasyonlar var edebildiği gibi bir sonuç var elimizde. Hemde hiç öyle bilinçli varlıkların olduğu simülasyonlara da gerek yok. Çünkü yukarda dediğimiz gibi bizim bile bilincimizin olduğu metafizik bir önermeyken simülasyonlarımızda bilinçli insanlar oluşturmaya kasmamıza gerek yok. Simülasyon mümkün bir şeyse insanlık buna ulaşabilir. Önemli olan bunun mümkün olup olmaması. Hiçbir koşulda mümkün olamıyorsa tartışmak anlamsız zaten. Ama mümkünse birikimli ve ilerlemeli tarih anlayışı gereği buna bir şekilde ulaşılacak. Ulaşıldığında da elimizdeki teknoloji ve enerjinin ölçüsünde istersek onlarca, binlerce, milyonlarca simülasyon var etmek mümkün. Bilgisayarların icadını düşünün. Başlarda çok az sayıda bilgisayara sahipken gelişen süreçte artık milyarlarca bilgisayar yazılımına sahibiz. Tek bir kıvılcım koca bir ormanı yakıyor yani. Bir evreni başlangıcından ölümüne kadar hipergerçeklik ölçeğinde simüle etmeyi bir kere başarırsak bu yazılımların farklı varyasyonlarını incelemek için en iyi ihtimalle binlerce simülatif evren inşa edilebilir. 1 dakika. .. . Zamanı biz içinde olduğumuz ve sürekli akan bir şey olarak hayal ediyoruz hep. Oysa simülasyon varsa eğer içinde olduğumuz zaman kurgusaldır. Zamanı bütünsel olarak nesne biçiminde ele almak zorundayız artık. Artık elimizde gerçek olan tek bir zaman akışı var ve o şuna benziyor: 0----isa-----bilimsel devrim-----uzay-----tip1----tip2-----****simülasyonlar üretimi*****-------tip3-----ölüm Gerçek zaman okunu başlangıcı ve bitişiyle beraber bütün olarak inceleyelim. Bu zaman oku tek gerçek ok. Gerçeğin gerçek olduğu elimiz sadece 1 tane zaman oku var. Oysa simülasyonlar üretmeye başladığımız dönemdeki yıldızlarla sembolize ettiğim aralıkta onlarca farklı olasılığın hesaplandığı simüle gerçeklikler var. Bütünsel olarak ele aldığımız gerçek olan zaman okunun içinde bir yerlerde en az binlerce sanal zaman akışları var. Tek bir evrenin içinde bütünsel olarak ele aldığımız başlangıcı ve bitişi olan bu zaman okunu sonuna kadar takip ettiğimizde gerçekliğin içerisinde üretilmiş sanal gerçeklikler de var. Bu farkındalığa zaman akışının dışına çıkarak ulaştık. (Düşünce deneyi) Şimdi içinde çıktığımız zaman okunun içerisinde geri gireceğiz. Upss.. Bir problem var. ... Zaman okunu bütünsel değerlendirmek için bir düşünce deneyi yaptık ve bu deney için zaman akışımızdan dışarıya çıktık. Ama hangisinden çıktık ki? Geldiğimiz noktaya geri dönmemiz gerekiyor ama içinden çıktımız zaman okunun hangisi olduğunu bilmiyoruz. Ben tanrıyla ufak bir anlaşma yaptım ve bizi geldiğimiz noktaya geri gönderebileceğini söyledi. Sağ olsun. Şimdi tek gerçek zaman oku ve sayısız üretilmiş sanal gerçeklikler arasından hangisine geri bırakıldığımız konusunda bir bahis açıyorum. Hangi zaman okuna girdik? Bunun bir cevabı yok. Elimizde sadece olasılıklar var. Onlarca yüzlerce belki de binlerce üretilmiş sanal gerçeklik arasından gidip de laps diye tek gerçek zaman okuna dahil olduğumuzu düşünmek elbette basit olasılık hesaplarıyla çok ama çok küçük bir olasılıktır. Simülasyon argümanının bilimsel bir hipotez olmamasının yanında bu derece güçlü bir matematiksel olasılığa dayanmasının akli izahı budur. Y'akşamlar. Edit: Eklemeyi unutmuşum. Simülasyon argümanına inanmıyorum. Konu bir yerden sonra inanç eksenine kayıyor evet. Lakin gerçekliğimizin gerçek olduğuna inanmak düşük bir olasılık olsa da ben gerçekliğin gerçekliğine inanıyorum. Bu konuda ilave iddialarla yazıyı uzatmak istemedim. Gerçek bir evrende yaşıyor olmamız çok düşük bir olasılık ama bence hala gerçek bir evrenin içindeyiz. Bak vallahi de billahi de kozmolojik argümanlardan daha güçlü bir tanrı argümanı bu. Gerçekliğimiz gerçekse tanrı da var demektir. :D
      1"simülasyondaysak bu similasyonu var eden üst aklın". Burası bence can alıcı nokta. Ben bu argümanın tanrı'ya alternatif olduğunu düşünüyorum açıkçası. Simülasyonu var eden üst akılı düşünüyoruz. Zira simülasyon da oluşturulmuştur. Eğer simülasyon ezeli var ise, bigbang ve büyük çöküş kavramlarını nereye koyacağız. - yuksek pic mimar 05.06.2020 04:06:01 |#3797606
      2Başlangıç ve bitişi olan, adı ne olursa simülasyon dersin veya sprit falan dersin, herşeyin bir yaratıcısı olur. Tanrıya rakip olabilecek tek argüman, evrenin ezeli olmasıdır bence. Başlangıç ve bitişi olmaması. Simülasyon mantığı buna pek uymuyor. Kusura bakmayın ama Tanrı kesinlikle var. Tanrıya ister yazılımcı diyelim, ister Allah diyelim, ne dersek artık. Kafam yanıyor felsefe yapınca ama bizim makineler de i7 işlemci beyin işte. Fazlasında kafa yanıyor. - yuksek pic mimar 05.06.2020 04:06:06 |#3797609
      1Simülasyon olasılığını tartışıyorum. Bu şekliyle tanrının varlığını dışlamaz tabii. Sadece gerçekliğin doğasını şaibelendirir. Bu da tanrıya alternatif olmak için gayet yeter bir sebep. Tanrıya alternatif olduğunu söylememin sebebi bu. Eğer tanrı varsa ve tanrının yarattıklarının kodladığı sanal gerçekliklerden ibaretsek tanrının varlığı beni o noktada ilgilendirmez. Bana ne yani. Konu benim değil beni kodlayanların konusu olur. - devriksekiz 05.06.2020 04:14:19 |#3797616
      butun yorumlari goster (4)
    11. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bir üstteki entryde uzun uzun "simülasyon evrenler üretebilmek insanlık medeniyetinin ulaşabileceği 'mümkün' bir teknolojik devrimse eğer olasılıksal olarak yüksek ihtimal bir simülasyonda olduğumuz sonucu çıkar" iddiasını uzun uzun yazmışım. Saat şu an 03.35 Kendi kendime soruyorum şu yıldızlı gökler, kızıl toprak, mavi okyanuslar ve içimdeki ahlak yasası... Ve elbetteki hepinizin birden iyi kötü ortak olduğu şu rezil, kepaze ve sefil yaşantım. Hepsi birden bir simülasyonun parçası olsa bile, bir avuç koddan ibaret olan bünyem için ne değişirdi ki? Simülasyon evrenin içerisinde yaşıyorsak eğer bir avuç kod, Allah'ın yarattığı canlılarsak eğer bir avuç atom işte. Bugün gerçek değil de bir yazılımdan ibaret olduğumu öğrensem hayatımda neredeyse hiçbir şey değişmiyor. Ben yine aynı ben. İçindeki karmaşayla, çelişkileriyle, iddiaları ve kavgalarıyla hala aynı beden. Neyden yapıldığım ve nereden fırlatıldığım o kadar da önemli değil galiba. Varoluşumun henüz bulamadığım gizli bir anlamı olup olmaması bile önemli değil artık. Günün sonunda ayaklarımın bastığı yeri hissediyorum. Kalbimin atışını duyuyorum. Zaman zaman aşık oluyorum. Bazen acı çekiyor, huzursuz oluyor ve kaygılanıyorum. Mütemadiyen aklımın içine sokuşturulmuş her şeyle her gece uzun uzadıya mücadele ediyorum. Tüm bu kepazeliğin ortasında birileri kapıdan içeriye giriyor, biri daha girsin diye kapı deliklerini gözlüyor, sürekli birilerine temas ediyor, bazılarına tahammül ediyor, bazılarını delicesine özlüyor ve hemen her şeyden, herkesten sıkılıyorum. Bunu tesadüfler zincirinin açıklamaları, bir planı olan tanrının teskin edici sözleri ya da yazılımsal kodlamalarım değiştirmiyor. Her şart ve koşulda ben benim ve hayatımı ve hayatıma anlam atadığım şeyleri büsbütün değiştirsem bile bundan kurtulamam. Beni bu organik bedene sıkıştırma lütfunu gösteren tanrıma, beni bu hislerle baş başa bırakan yazılımcıma(muhtemelen dahiyane bir fikir olduğu hissine kapılmıştır) ya da bunca neden sonuç ilişkisinin ardında saklanan o cambaza sormak istediğim birkaç soru var. Karşı karşıya gelmekten başka çarem yok. O sanık sandalyesine birinizden biri oturacak, başka yol yok. Adını ne koydunuz bilmiyorum ama büyükçe ıssız bir çölün ortasında yıldızlı bir gecenin altında sizi bekliyor olacağım. Bir maniniz yoksa buyrun gelin efendiler!
    12. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      az önce recep cetinin sol ayagi ile tel'de konuşurken konu bu argümana geldi. ve az bir şey üzerinde konuştuktan sonra şu kanıya vardım. kısıtlı bilgim ve yetersiz algımla: küre dünya teorisi gibi bu argüman da insanı kendine ve bir diğerine karşı değersiz hissettiriyor. tamam, hayatın absürtlüğünün, hatta değersizliğinin ben de farkındayım -ki, öyle olmama ihtimali mevcut- ancak her an genişleyen sonsuz bir evrende ya da tamamen simülasyondan ibaret olan bir hayatta, insanın değersizliği ve neredeyse yok hükmünde olması, koca bir kandırmacadan ibaret olabilir. hatta arttırıyorum; evrenin ve insanın bir tanrı tarafından yaratılmış olması, tesadüfen ortaya çıkmasından veya bir simülasyon olmasından daha mantıklı ve tutarlı. bahsettiğim şey evrim teorisini reddetmek değil. ben ona inanıyorum. tek farkla; insanlar ve diğer tüm canlılar, doğal seleksiyonla değil de yardımlaşma-dayanışma sayesinde hayatta kaldı bence. neslini öyle sürdürdü. bu arada, ben evrenin sürekli genişlediğini ve sonsuz galaksilerden oluştuğunu da düşünmüyorum açıkçası. neyse, bu konulara sonra gireriz. asıl meseleden sapmayalım. simülasyon argümanı, inanılmaz derecede insanı baskı altında tutan ve ona kendini değersiz hissettiren bir olgu. öyle ki, ne yaparsan yap en temelde hiçbir şey senin tercihin değil. ki, bilimsel yönden bu kanıtlanmış vaziyette. zira bize söylenen şu: her türlü eyleme bilinçdışı karar verir ve yedi saniye sonra bilinç uygular. eyvallah. kabul diyelim buna. ama o bilimi de yine insan üretiyor. ne olacak peki? karbon testleri gibi düşünmek lazım bunu. biri eline bir taş alıyor ve "bu taş bilmezsen kaç milyon yaşında" diyor ve biz inanıyoruz. çünkü söylenen şeyi çürütme şansımız yok. oysa birinin "tanrı var" demesiyle aynı kapıya çıkıyor bu durum. çünkü her iki söylem sahibinin de hesap verebileceği bir üst merci yok! ki, her ikisi de (bilim ya da din insanı) tamamen otorite ve sermaye sahipleri tarafından fonlanıyor. ben bu argümana psikolojik ve bireyi-kitleleri el altında tutma açısından baktığımda tamamen mantık dışı buluyorum. küre dünya teorisini bulduğum gibi. çünkü evrende başka dünyaların olduğuna ve evrenin sonsuzlukta her an genişleyip bilmezsen ne kadar hızla dönerek gittiğine inancım neredeyse sıfır. eski kafam olsaydı, tüm bunlara inanırdım ancak konu kitleleri oyalamak ve onları kandırmak olduğunda modern yüzyılda bilimin gördüğü görevin, ortaçağdaki dinin işleviyle neredeyse aynı olduğunu artık çok net anladım. her iki olguda da karşıt fikir sunduğun an ya anında engizisyon mahkemelerinde yargılanıp diri diri yakılıyorsun ya da sosyal veya gerçeği fark etmeksizin, linç ediliyorsun. ben, kutsal kitapların ve tüm erdemli ideolojilerin-felsefik akımların bahsettiği evrende tek bir dünya olduğuna, insanınsa gerçekten değerli ve özünün temiz olduğuna inanıyorum. daha doğrusu, inanmak istiyorum. büyük bir ihtimal birileri de bunu çok iyi bildiğinden cahil ve yoksul halkları oyalayıp duruyor. hem de binlerce yıldır! bunu da bazen dinle, bazense bilimle yapıyor. ki, aralarında bir fark yok. çünkü bilim insanlığın yeni dini, internetse onun kulu ve elçisi. bu arada, bu konuyu sevenler için; (bkz: düz dünya teorisi)